12 Ekim 2014 Pazar

Kumkapı'nın En Ünlü Meyhanesi

Rakı Balık Meyhane


Üç kuşaktır Ermeni bir aile tarafından işletilen Kumkapı'nın en ünlü meyhanesi 

Kumkapı denince akla ilk gelen isim Kör Agop'tur. Kör Agop ilk meyhanesini 1938'de, 23 yaşındayken açmış. Tam 16 yer değiştirmiş Kumkapı'da, sonunda gönlündeki meyhaneyi bulduğunda ise ecel yakasına yapışmış. Oğlu Hayko görevi devralıp altı yıl işletmiş meyhaneyi. Onun ölümünden sonra ise karısı Silva ve oğlu Daniel kolları sıvamışlar. Yaz gelip temmuz güneşi bostanları yakmaya başlayınca arabaya atlayıp Kırkağaç'a gidiyorlar. Güz başlayıp derya bereketlenince de soluğu Karaburun ya da İğneada'da alıyorlar. Kırkağaç'tan kavunun hasını toplayıp bir kamyonete yüklüyor, Karaburun'dan ise lakerdalık palamut ve torik devşiriyorlar.

Beyaz peynir için Ezine'nin köylerini dolaşıyor, kılıç şiş için Adalar'dan defne yaprakları topluyorlar. Dolmalık midyeleri Kefken ya da Saroz'dan, uskumru çirozunu ise Akyazı'nın balıkçı köylerinden alıyorlar. Lezzetin peşinde, memleket kazan onlar kepçe dolaşıp duruyorlar. Kumkapı'daki Kör Agop meyhanesinin sahipleri Silva ve oğlu Daniel İnciyan bunu yıllardır yapıyorlar. Bu onlarda 60 yıllık bir aile geleneği. Çünkü üç kuşaktır meyhaneciler.

Daniel'in dedesi Kör Agop ilk meyhanesini 1938'de 23 yaşındayken Kumkapı'da açmış. Açılış günü davetlilere dönüp, ‘‘Burada aile salonu diye bir yer aramayın. Biz meyhanemizde haremlik selamlık ayırımını ortadan kaldırdık. Marta'nın ellerinden bu güzel mezeler çıkmasaydı, ben bu meyhaneyi açmaya cesaret edemezdim. Biz burayı müşterek çalıştıracağız.

Buradaki hayatın ve masaların da müşterek olmasını istiyoruz’’ demiş. Agop İnciyan, dükkanı açmadan önce, babası ve büyükbabası gibi balıkçılık yapıyormuş. Ama karaya çıktığında soluğu meyhanede alıyormuş. Onu meyhane köşelerinden toplamaktan bıkan babası, ‘‘Oldu olacak bir meyhane aç. O zaman temelli orada kalır, bütün hayatını içki masasında geçirirsin’’ demiş.

Babasının biraz sitem biraz latife kokan bu takılmalarını ciddiye alan Agop Efendi, işret alemlerinden elini çekerek çok çalışmaya ve kazandığı paraları istiflemeye başlamış. Sonunda yukarıda bahsi geçen ilk meyhaneyi açmış. Eski mesleği olan balıkçılıktan öğrendikleri yeni mesleğinde ona çok yardımcı olmuş. Çünkü balığın gözüne baktığı zaman kaç saat önce sudan çıktığını, cinsine ve iriliğine bakınca da hangi deniz diplerinde yaşadığını anlarmış.

Bekri Çeşnici bir yazısında, ‘‘Onun müdavimleri çok şanslıydı. Çünkü masaya gelen deniz mahsülleri daima en taze ve en lezzetli olanlardan seçilirdi’’ diyor.